Hayat denize güzel...
Köşe Yazısı - 8 Haziran 2017, Perşembe

Her anne babanın kabusudur gece yarısı çalan telefonlar, gelen haberler.
Hele de ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele vermiş evlat sahibiyseler...
Soğuk bir 23 Şubat akşamı, İstanbul'un uzak ilçelerinden birindeki evimizde, TV karşısında uyku moduna girmeye uğraştığımız sırada gelen bir SMS'le yerinden doğrulan biz gibi mesela.
Denizbank'tan gelen bu mesajda özetle, Kozyatağı'nda bir hastane ATM'sinden, emekli hesabımıza ait kartla 3000 TL civarında para çekildiği, işlem bize ait değilse belirtikleri numarayı aramamız söyleniyordu. Dedim ya gece yarısına birkaç dakika kala gelen bir haber ve o haberde hastane ve para çekme gibi anahtar kelimeler geçiyorsa, her anne baba gibi bizim de aklımıza ilk gelen, oğlumuzun yine hastalandığı, arkadaşlarınca hastaneye kaldırıldığı yönündeydi.
Hadi ama dürüst olalım, böylesi durumlarda anne babaların aklına hep kötü şeyler gelmez mi?
"Ya, ne ATM'si, ne para çekmesi? Paracard cüzdanımızda, Kozyatağı'ndan 100 km uzaktayız" gibi rasyonel düşünceler beklemiyordunuz herhalde...
Gerçi o birkaç saniyelik ilk şoku atlatıp oğlumuza ulaştığımızda, onun aklına ilk gelen düşünce böyleydi ama neyse şu an konumuz o değil : )
Gülümsüyorum evet, çünkü baktık oğlumuz sağ, e biz selamet, aynı dakikalar içinde mesajda belirtilen numarayı arayıp durumu bildirdik. Telefondaki kişi, çok doğal, sıradan, alışılagelmiş bir şeymiş gibi (ki meğer öyleymiş pek sık oluyormuş) "Kartınız kopyalanmıştır, size ait olmayan işlemleri göndereceğimiz formu doldurarak falanca numaraya fakslayın, değerlendirme 90 güne kadar tamamlanacak" dedi. Hatta o kadar rahattı ki polise, savcılığa filan gitmemiz gerekmez mi diye sorduğumuzda, sizi etkileyecek bir durum yok yanıtını verdi, düşünün o derece yani...
Biz ise pek rahat değildik doğrusu, tuhaf gelen birçok nokta var çünkü.
Hani gençlerin deyişiyle "Kafamda deli sorular";
Teknolojinin, bulutun, dijitalin tavan zamanlarında, bebelerin bile tabletle avutulduğu bir çağda, değerlendirme dedikleri şey nemenem bir şeydir ki üç ay sürsün?
Denizbank görevlileri ATM görüntülerine ulaşmak için yaya olarak yola düşse, iç iletişim dumanla yapılsa dahi 90 gün çok uzun bir süre değil mi? (Adamlar fi tarihinde 80 Günde Devri Alem edermiş. Ben de Jules Verne'in yalancısıyım.)
Biz gibi bilgisayar kamerası bile bantlı, garsona kart uzatmayıp hesapla birlikte POS rica eden, kimseye kandırılmamış, bilgi kaptırmamış, temkinin dibi kişilerin kartı nerede nasıl kopyalanır?
Bu afili kartları kopyalamak o kadar kolay olabilir mi?
Rakı şişesinde bile sahtesine karşı koruma önlemleri düşünülüyorken, koskoca banka bunun bir çaresine bakamamış mı?
Gece yarısına bir dakika kala ve bir dakika geçe iki çekim yapılmışken neden sadece bir SMS gönderilmiş?
Sadece emekli maaşı için kullandığımız, para tutmadığımız bir hesapken, talebimiz ve isteğimiz olmaksızın bu hesaba neden kredi tanımlanmış?
Tut ki tanımlanmış, peki bu kredi çekilirken, telefona kısa mesajla kod yollanması veya TC numarası istenmesi gibi ikinci bir güvenlik adımı neden konmamış?
Hırsızlar, bizi değil bankanın sistemini kırmışken bedelini neden emekli ödüyor olsun?
"Emekli Deniz'de Mutlu" demekten hiç imtina etmeyen bir bankanın sigorta diye bir şeyden haberi yok mudur? Vardır da emeklisine yüklemek daha mı zahmetsiz gelmiştir?
Hemen her teknolojik filmde duymaya alıştığımız; "Efendim birileri sisteme girmiş!", "Şu an bina içinden birileri verilerimizi kopyalıyor" gibi cümleler, tıpkı Hobbitler kadar hayal miymiş?
Bankacı dostlarımızın demesi o ki kart bilgilerinin tam olarak kopyalandığı saati görebilmek mümkünmüş. Yani hangi alışverişle eş zamanlı kopyalandığı belli! O vakit, işlemin yapıldığı iş yerine ulaşmak neden üç ay sürsün ki?
Evet ya 3 ay, tam tamına 90 gün (yazıyla da yazayım; tam doksan gün)...
Peki bu üç ay içinde neler oldu dersiniz?
Önce fasılalarla otomatik mesajlar geldi.
Bilirsiniz hani, değerlendiriyoruz, bakıyoruz, yapcaz bi' şeyler, du bakalım tadında oyalamaca mesajları işte...
Sonra?
Sonra onlar da gelmez oldu.
Niye gelsin ki? Talep etmediğimiz, başvurmadığımız, isteğimiz dışı hesabımıza tanımladıkları krediyi, sanki biz kullanmışız gibi bir güzel ödettiler bize nasılsa : )
Bu 90 gün içinde çeşitli kereler bankamızı aramayı denedik (bakmayın siz iyelik eki kullandığıma, ağız alışkanlığı o, herhangi bir aidiyet hissi bırakmadı zira bizde). Şubemizi aradığımızda konuyla ilgileri olmadığı, muhatabın genel müdürlük olduğu cevabını alıyorduk. Genel müdürlüğü aradığımızdaysa sadece, talebinizi aldık, iletiyoruz, değerlendiriyoruz türü hepimizin bildiği, ezberletilmiş call center cümleleriyle karşılaşıyorduk. Hani insanın üzerine benzin dökesi gelen, oyalayıcı yanıtlar ve ardından gelen otomatik mesajlardan...
Düşünün, iletişimin her türlü imkanına ve dahi elli tonuna sahip olduğumuz bir çağda; sloganı "Hayat Deniz'de güzel" olan bir bankayla kurabildiğiniz iletişim, mutfak robotunuzla aranızdaki iletişimden öte gidemiyor. Ne hazin : (
Odaya yeni girenler için özetlemek gerekirse;
Kendine polis, savcı, asker süsü veren kişilerce aranmadık, kimseye hesap bilgisi, TC numarası, kart şifresi vb bilgi vermedik, kaptırmadık, dolandırılmadık.
Kartımızı kaybetmedik, çaldırmadık.
Kaba etimiz restoran sandalyesinde, adisyon arasına kart koyup kimseyle kasaya yollamadık.
Alexandre Dumas'nın Siyah Lale'sindeki sabun kalıbına bastırarak anahtar kopyalamalarından bin kat kolay kopyalanabilecek ATM kartını emeklisine yollayan sevgili bankamız;
"Biz bu hesaba kredi tanımlamıştık, yalnız hesabınızdaki size ait paranız gitmekle kalmadı, afacanlar o tanımladığımız krediyi de çekti, bi' zahmet siz ödeyeceksiniz!" deyiverdi.
Rica değil, bizatihi aldı zaten...
103 gün boyunca değerlendire değerlendire(!) vardığı sonuç buymuş meğer,
DenizBank Maldiv sahilleri gibi pirüpak iken, olan bitenden mesul emeklisiymiş meğer...
Çünkü ATM'den para çekilirken şifre kullanılmış!
Aman tanrım, kartı kopyalayan elemandaki teknolojiye bakın hele!!!
Nasa'nın aciz kaldığı, Pentagon'un imrendiği, Langley'in süründüğü "D Ö R T" basamaklı dev gibi şifreyi bir bakışta ezberlemiş yahu, olacak şey mi?
Sanırsın "Sihirbazlar Çetesi"!
Başka türlüsü var mıdır sevgili banka, bir şifre veya telefona gelen bir kod vb girilmeden para çekilebilir mi?
Çekilemiyorsa o ilk mesajı niye yolladınız o vakit?
Benim yolum iktisat fakültesinden geçmedi, yanılıyorsam af buyurun, en az bi' maliye, ekonometri, bi' iktisat filan okumadan bankacı olunmuyordu değil mi?
90 gün boyunca neyi değerlendirdiniz o zaman arkadaşım?
Hele biz? Ya biz?
Sorumsuz emekli sizii...
Sen misin, "Abi çok güzel peynirim geldi, sana bi' kalıp ayırdım" diyen yılların komşusu bakkalına sırtını dönüp kucağına aldığı POS cihazıyla tezgahın yanına çömelip de o şekilde girmeyen şifreyi?
Sen misin elinde murç, çekiç, tornavida, el feneri, takım sandığıyla ATM kart yuvasını iyice bir kontrol etmeden para çekmeye kalkan?
Sen misin, yahu koca bankadır, niye güvenmeyelim, hem ben seçmedim ki devletim bırakıverdi kucağına diyen?
Müstahak sana efendi!
Ha bu arada biz bi' de genç emekliyiz güya, babam gibi tonton ihtiyarları düşünüyorum da vah ki vah, Allah'a emanetler : (
Gerçi anlaşılan o ki Denizbank'ın tercihi o yönde. Tonton, teknolojiyle münasebetleri telefon ahizesiyle sınırlı, bilemedin yeşil ve kırmızı tuşlar boyutunda, ağzı var dili yok emekliler yönünde. Zira sözünü hatırlatıp biraz sitem et, misketlerini filan isteyiverir anında...
İşte böyleee...
Denizbank'ın emeklisine dağıttığı Paracard'ların güvenlik zafiyetinden yararlanarak hesabımızın boşaltıldığı o kış gecesinin üzerinden 100 günü aşkın zaman geçti.
Ağaçlar çiçeklendi, erikler yeşillendi, dutlar yemiş verdi.
Paylaşmanın, dayanışmanın, huzur ve sükunetin müjdecisi addedilen Ramazan ayı geldi.
Karpuz kabuğu bile "Deniz"e düştü de ne yazıktır ki komik bir gerekçeyi çocukça bahane eden "Deniz"e, herhangi bir sorumluluk düşmedi...
Bu yazıdan ötürü Denizbank'tan başımıza neler gelir bilinmez (geldikçe paylaşır, dertleşiriz artık) ama "Yarın bir gün krediyle ev, araba almayı düşünüyorsan, unut sen onu" dediğinizi de duymadım sanmayın : )
Sizin canınız sağ olsun.
Hem, konuk olduğumuzda üniversite öğrencilerine dijital çağda kurumsal iletişimin, sosyal medya veya itibar yönetiminin öneminden bahsedecek, güven olmayan yerde yönetilecek bir itibardan da söz edilemeyeceğinden dem vuracağız, hem de teoriden öteye gitmeyecek böylesi cümlelerden ders çıkararak iyi birer iletişimci olmalarını mı bekleyeceğiz? O iş öyle basit olsa böylesi vakaları daha az yaşardık.
İyiye örnekleri olduğu kadar, azalarak yok olmasını dilediğimiz bu gibi kötüye örnekleri de öğrenmeye ihtiyaçları var.
Gönül isterdi ki bu örnekler gerçek değil, kurgusal,
Hayat denize değil, denizde güzel olaydı...
67933 kez okunmuş Şahnur Karaağaç
Yorum yapabilmek için üye girişi yapmış olmalısınız.